48. Durme qioredo hijico.
2016-17 yıllarında keşfetmiştim bu şarkıyı. şimdi hatırlayınca gökyüzü hep güneşli, teknoloji dahi bu denli gelişmemiş, hayatlarımız vitrinlik değildi o yıllarda. tek derdim işe gidip gelmekti, imkansızlıklar olanlar olmayanlar, kulaklığımı takıp üst üste dinlerdim bu şarkıyı. “acaba bir gün istediğim işi yapabilecek miyim? üniversite okuyabilecek miyim? kiminle evleneceğim? ismini ‘birkan’ koyabileceğim bir oğlum olur mu? istediğim yerlere gidebilir miyim ki? daha çok okuyup öğrenir miyim? acaba bir gün saçlarımın rengini değiştirebilir miyim? bir arabam olur mu benim de?” buna benzer sayısız soru dolanırdı aklımın içinde. dünyayı değiştirebileceğimi sanırdım o yaşlarda, her genç gibi. farkındalığı ve içsel sorguları yüksek biri olmak hep hırpalasa da beni, hayata karşı hiçbir sorumluluğumuzun olmadığı yaşlardı. o güneşli hava, o koku, o ilişkiler, o arkadaşlıklar her şey vitrine konmak için yaşanıyor şimdi. her insanın madalyon gibi bir yüzü daha var, büyümek bunu öğretti. buruk bir özlem hep geçmişe yönelik içimizde. geçmiş değil, olgunlaşmamış yüreklerimize. ne demiştim? şarkı esasında bir ispanyol ninnisi. “büyü” der oğluna, “oku, hayatla baş başa kalacaksın” diye bitirir ninniyi de. içlenmek için seferad okumaya gerek yoktur.
hayalini kurduğum her şeye sahibim şimdi. içlerinden en önemlisi birkan isimli erkek çocuğuna sahibim. o doğduğunda da mırıldanıyordum bu ninniyi. savunmasız bırakmayacağım seni oğlum, bu sorgulamaları yaparken yastığında “ne düşünüyorsun” diye sormadan geçip gitmeyeceğim yanından, belki sıkıcı bulacaklar anlattıklarını; bıkmadan dinleyeceğim usanmadan, tüm bu kaygılardan uzak yaşayabilmen için, bu dünya sancısını kalbinin yakınına yaklaştırmadan sıyırmak için gözlerim görmeyene dek çalışacağım senin için. hayat sana yaşlandığında bile güneşli hissettirene dek.
“uyu benim canım oğlum,
sıkıntısız ve ağrısız uyu"